Efharisto Mykonos!
Santorini’den feribota binip Mikonos’a doğru yola çıktık. Feribotta ilerlerken bile yavaş yavaş adada bizi nelerin beklediğini anlamaya başlıyorduk. İçerisi kıpır kıpır, kıkır kıkır yerinde duramayan gençlerle doluydu. Santorini'de de olduğu gibi Amerikalı ve Avrupalı turist ağırlıktaydı. Sanki “45 yaşından büyük 18 yaşından küçük, son moda giyinmeyen cool görünmeyen kimse gelmesin” gibi bir mottosu vardı adanın. Müzik başladığı anda parti de başlar. Tek gereken o ilk nota. İşte Mikonos günleri öyle başladı..
Feribottan inince kalabalığın arasına karışıp otele gitmek için taksi aramaya başladık. Fakat bir tek taksi bile göremeyince etraftaki kalabalığı takip edip upuzun sıraya girdik. Meğer adada taksi bulmak büyük bir sıkıntıymış. Genellikle otellerin transferleri kullanılıyormuş. Sırada beklerken ister istemez önümüzdeki Rus genç kız grubu ile hemen arkamızdaki İngiliz gençlerin muhabbetine kulak kabarttık. Tanışmaları, kaynaşmaları ve akşam için randevulaşmaları tam 5 dakika sürdü. Buradan adada arkadaş edinme hızının ortalama 4 ila 8 dakika olduğunu anlayabiliriz.))
Hikayeye devam etmeden şunu itiraf etmeliyim ki Mikonos'da hem çok eğlendik hem de yaş ilerledikçe ne kadar çok değiştiğimizi farkettik. Üzerimize giydiğimiz gözlemci anne-baba rolünü de pek atamadık. Mustafa ile aramızdaki sohbet genelde şu şekildeydi;
"Biz 18 yaşında gece yarısı balkabağına dönüşmeden önce eve dönmenin telaşındayken bugün binlerce genç insan Amerika’dan Kore’den kalkıp eğlence aramak adına Mikonos'a geliyor. Dünya da, eğlence arayışları da, seyahat etme şekilleri de çok hızlı değişiyor. Peki 10 yıl sonra sırada ne var?"
Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra adanın çorak yollarında ilerleyerek otelimize vardık. Yeşil falan ararsanız en fazla Akdeniz bitki örtüsü makiye benzeyen çalıları görebilirsiniz. Bu adada mavi, beyaz ve biraz da begonvil pembesiyle yetineceksiniz.
Genellikle sabahtan öğlene kadar otelin plajında zaman geçirip öğleden sonra da diğer Mikonos koylarını keşfe çıkıyorduk. Zaman bir taraftan yavaş ilerliyordu bir taraftan da çok hızlı. Bizim gibi hem erken kalkıp hem de geç yatabilme enerjisine sahipseniz bir güne ne kadar çok şey sığdırabileceğinize inanamayacaksınız. O yüzden birkaç günlüğüne geliyorsanız adanın ritmine kendinizi bırakın derim. Kiraladığımız araba görünümlü bisiklet ruhlu minik Smart ile her gün adanın masmavi koylarında gezinip rüzgar bizi nereye götürürse orada buluyorduk kendimizi. Kimi zaman kalabalığın arasına karışıp kimi zaman sakin kumsallarda kafa dinledik. Scorpios’da ahşap gazebolardan birinde, Cavoo Togoo’nun akvaryum barında, Elia’da sıcak havuzun içinde, ama mutlaka müzikle ve dansla güneşi batırdık.
Yemek maceralarına gelecek olursak.. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi Ege’de deniz kenarında ahşap masalı beyaz örtülü bir balıkçıda hayal edin. Masada seramik minik tabaklarda mezeler, zeytinler, ortada salata, yanında ahtapot, karidesler kalamarlar. Arkada dolapta ızgara olmayı bekleyen taze balıklar. Fonda çalan taş plak… İşte buna bir mussaka (musakka) , bir de Sirtaki ekle al sana bir taverna! O kadar çok benziyoruz ki mutfak konusunda ezelden beri Yunanistan ile bu kadar rekabet etmemiz çok doğal! Bizim çoban salataya peynir ekle al sana Grek salata. Cacığımızı biraz yoğunlaştır al sana Cacıki. Bizim baklavanın biraz daha kurusu onların “geleneksel yunan tatlısı”. ( Bizim tereyağlı fıstıklı baklavamızın yanından bile geçemediğini de söyleyeyim.) Dünya mutfağı derseniz Mikonos çok iyi restaurantlara da ev sahipliği yapıyor.
Sözün kısası yemekler güzel. Bir de bizim gibi yavaş ve uzun yemeği seviyorsanız, derin sohbette eklendi mi üzerine günde 6 saati yemekte geçirdiğinizi fark edebilirsiniz. Hani derler ya; “Yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğini gördüğünü anlat!” Ben de diyorum ki “Ben gezdiğim ülkelerin sofralarında o ülkenin kalbini ruhunu görüyorum”. O yüzden de anlatmaya oradan başlıyorum.
Romantik gün batımları, güzel kumsallar, beyaz mavi sokaklar, balkonlardan taşan begonviller..
Peki çılgın partileri? Adayı özgürlükler adası yapan eşçinseller? Ya da en marjinal yerlerden biri olana çıplaklar kampları? Bu soruları merak ediyorsanız size şöyle bir cevabım olacak. Ne ararsanız o çıkıyor Mikonos sokaklarından. Evet gerçekten çok sayıdan gey ve lezbiyen var adada. Çünkü burada böyle bir turizm gelişmiş. Herkes birbirine karşı hoşgörülü. O yüzden zaten yan yana yürüyen ya da yemek yiyen iki erkek görseniz hemen gay olduğunu düşünüyorsunuz. Olmasa bile bir şüphe oluşuyor ister istemez. O yüzden erkek erkeğe gitmeyi planlıyorsanız bence bu notu aklınızın bir köşesinde saklayın :)
Adından çokça söz ettiren çılgın partiler ise ancak siz arayıp bulursanız çıkıyor karşınıza. Super Paradise beach bunun için örneğin doğru adres. Elia’da kayalıkların arkasında bir çıplaklar kampı var. Ama arayıp bulmanız gerekiyor. Öyle bir anda karşınıza çıkmıyor.
Mykonos Town’da gece 2 den sonra alkolün de etkisiyle sokaklar çılgın bir partiye dönüşüyor. Neresi diye sorarsanız merak etmeyin. Kalabalığı ve müziği takip edin, o sizi aradığınız yere götürecektir. Bizi uyumak için otelimize götürdüğü gibi :) Şunu itiraf etmeliyim ki bu tatil boyunca hem çok eğlendik hem de yaş ilerledikçe ne kadar çok değiştiğimizi farkettik. Üzerimize giydiğimiz gözlemci anne-baba rolünü de pek atamadık. Mustafa ile sohbet ederken şu soruyu sorduk kendimize;
"Biz 18 yaşında gece yarısı balkabağına dönüşmeden önce eve dönmenin telaşındayken bugün binlerce genç insan Amerika’dan Kore’den kalkıp eğlence aramak adına Mikonos'a geliyor. Dünya da, eğlence arayışları da, seyahat etme şekilleri de çok hızlı değişiyor. Peki 10 yıl sonra sırada ne var?"
Sırada ne var onu yaşayarak göreceğiz ama bugün dünyaca ünlü bir markaya dönüşmüş bu ada eğlence hayatının nabzını tutuyor. Güzel insanlar, güzel yemekler, güzel mekanlar.
Adadan ayrılırken bunlardan çok daha fazlası vardı aklımda. Özgür, asi ama bir o kadar kendinden emin bir çocuk gibiydi Mikonos.
Mavi beyaz iki kanat bıraktı ruhumda. Birisi aşka birisi içimdeki büyümeyen kıza kanatlandı..
Efharisto ya ola Mykonos! Efharisto!