Ayvalık ve Cunda Gezi Notları

Güzeller güzeli Ege! Çocukluğumdan beri hayallerimi süsleyen mavi bir aşksın. Daha ilk adımlarımı attığımda tanıştım beyaz taş sokaklarınla. Annemin kokusu begonvillere ve hanımellerine karışırdı. Benim için yaz o kokuya kavuştuğum an başlardı. Ağustos böceklerini bile özlerdim. Sanki tatmak, hissetmek ve yaşamak için yaratılmışsın. Babamın toprağı koktuğun için mi yoksa kalbime doğduğun için mi bilmiyorum ama seni bir başka seviyorum!
Ege’nin kıvrımlı koylarında sakladığı en güzel yerlerden biri de huzur dolu yaşamıyla Ayvalık ve ona Türkiye’nin ilk boğaz köprüsüyle bağlanmış olan Cunda adası (Alibey adası). Onları birbirlerine çok benzeyen ama ayrı karakterleri olan iki kardeş gibi düşünebilirisiniz. İç içe o kadar çok geçmişlerdir ki artık ayrı düşünülemezler. Arabayla araları yaklaşık 15-20 dakika olduğu için de hangisinde kalırsanız kalın her iki yeri kolayca gezme şansınız olur.
Biz de çocuklarımızla yılda birkaç kere Dikili ve Ayvalık arasındaki evimize gidiyoruz. Kızlarımız için babaannelerinin ve dedelerinin yazlığına gitmek artık bir rutine dönüştü. Çocukluğumdan beri her yaz gittiğim, ikinci evim dediğim Bodrum’dan sonra ilk defa özlediğim ve ev rahatlığında tatil yaptığım bir başka yer oldu. Anlatıcıya göre değişir derler tüm hikayeler. Ben size zeytin kokan, çiçek açan, mavi yeşil ve pek lezzetli bir hikaye anlatacağım. Bölge sakini gözüyle de öneriler paylaşacağım.
Öncelikle hangi dönem gitmeliyim diye sorarsanız cevabım tüm yıl olur. Çünkü adadaki yaşam aslında yıl boyunca kesintisiz devam ediyor, sadece mevsimine göre ritim değiştiriyor. Sık sık gittiğimiz için farklı dönemlerdeki değişimlere de tanıklık etme fırsatım oldu. Bence en güzel dönemi Eylül. Deniz iyice ısınmış oluyor, hava bunaltmıyor, gündüz sıcacık akşamları hafif esintili. Okullar açıldığı için sakinleşmiş ama hala her yer açık olduğu için de hala çok canlı. Eğer gurme bir seyahat planlıyorsanız Ekim ve Kasım ayları hepsinden de güzel. O yüzden Ayvalığı kesinlikle sadece deniz tatili olarak düşünmemelisiniz. Buraya kışın da gelmeye devam eden çok sayıda lezzet meraklısı vardır.
Temmuz ve Ağustos tüm yazlıkçıların ve tatilcilerin akın ettiği dönem olduğu için her yer fazlasıyla kalabalık olur. Özellikle bayramlarda iğne atsan yere düşmeyecek bir hal alır. Bir başka problem de trafiktir. Ayvalık’la Cunda arasında çok ciddi trafik sıkışıklığı yaşanabilir. Birçok insan için tatil dönemi bu iki ay arasına sıkıştığı için neredeyse tüm sahil kesiminde aynı duruma rastlamak mümkün. O yüzden bayramda gelmeyi planlıyorsanız bilin ki gitmeden “bahar döneminde bir haftasonuna tekrar gelelim” hayalleri kuruyor olacaksınız. Hatta o planı yaparak da ayrılıyor olabilirisiniz!
Ayvalık Balıkser’e bağlı olduğu için en yakın havaalanı Edremit. İzmir’den de gelmek mümkün ama 1-2 saat kadar daha uzak. Arabayla gelecekseniz zaten sorun yok ama eğer uçakla gelecekseniz araç kiralamanızı tavsiye ederim. Bu şekilde Cunda’yı, Ayvalık’ı, Sarımsaklı’yı, Dikili taraflarındaki güzel plajları ve de akıllı köy olarak da adını duyurmaya başlayan Yeniçahori’yi (Küçükköy) gezme fırsatınız olur.
Konaklayacağınız yere karar vermeden önce kendinize bir öncelik belirlemeniz gerekiyor. Cunda adasında taş bir butik otelde kalıp gündüzleri plajlara arabayla gidebilir ama akşamları bir kaç adımla tüm Cunda hayatının keyfini çıkarabilirisiniz. Ya da Sarımsaklı gibi deniz kenarında bir otelde kalıp gece Ayvalık ve Cunda’ya en güzel meze ve Girit yemeklerinin tadına bakmak için gidebilirsiniz.
Ben tatilci olarak gitseydim gündüz arabayla farklı farklı plajları gezmeyi tercih edip Cunda’da kalırdım. Eski tarihi Rum evlerinden dönüştürülmüş çok sayıdaki sevimli butik otel ve pansiyon seçeneğiniz var. Bu güzel otellerden birini seçip gün içerisinde tekne turlarına çıkarak ya da çevredeki plajları keşfederek Ayvalık’ın tadını, tarihi dokusunu da yaşayarak, çıkarabilirisiniz. Biraz daha deniz tatili odaklı olanlar veya romantik bir haftasonunu planlayan çiftler için Pateriça koyundaki denize sıfır Sobe Oteli ya da biraz daha lüks arayanlar için adını bulunduğu koydan alan Ortunç Otel’i tavsiye edebilirim. Bu otele çocuk kabul edilmediğini de hemen belirteyim.
Ayvalık-Cunda Gezilecek Yerler
Ayvalık
Biz denize sıfır bir evde kaldığımız için güne yüzerek başlayıp akşam üzeri serinliğinden sonra kendimizi Ayvalık sokaklarına atıyorduk. Ama eğer sadece hafta sonu için geliyorsanız sabahları da değerlendirerek çok daha fazla yer görme imkanınız olur.
Sıcak bir dönemde gidiyorsanız güne güzel bir kahvaltıyla başlayıp öğlene kadar eski Rum evleriyle renklenmiş Ayvalık sokaklarını keşfedin. Taş evleri ve renkli kapıları fotoğraflayıp Cafe Caramel, Pino, Saule Coffee ya da Kvcii’de bir kahve molası verin. Bu mekanları kahvaltı için de düşünebilirsiniz. Perşembe günleri Barbaros caddesinde pazar kurulur. Yöresel tatları ve otları bu pazarda bulabilirisiniz.
Ayvalık Taksiyarhis Kilisesi Cunda’daki kadar gösterişli olmasa da görülmesi gerek tarihi yapılardan biri.
Eğer deniz sezonundaysanız öğle saatlerinde serinlemek için kendinizi Ege’nin mavi sularına bırakın. Ayvalık’da denize girebileceğiniz en yakın plajlar Badavut, Sarımsaklı ve yazlıkçıların daha çok tercih ettiği
Şirinkent’de bulunuyor. Hepsi uzun kumlu sahilleri ve hemen derinleşmeyen denizinden dolayı çocuklar için çok uygun. Halk plajları olduğu gibi 10-15 liraya şezlong kiralayabileceğiniz beachler yan yana tüm sahil boyunca uzanıyor. Sarımsaklı’da Grand Temizel Otel denize sıfır konumu ve havuzuyla çocuklu ailelere göre. Plajını günlük bir giriş ücreti ödeyerek kullanabiliyorsunuz. Su sporları yapabilir veya su parkında zaman geçirebilirsiniz.
Dikili taraflarına doğru giderseniz Bademli ve çevresinde harika koylar sizi bekliyor. Fame beach, Killik koyu, Hanımın koyu masmavi deniziyle sizi çok şaşırtacak.
Tüm kalabalıklığın rağmen Şeytan Sofrasında güneşin batışı mutlaka izleyin derim. Türkiye’deki en güzel manzaralardan biri sizi bekliyor olacak. Ayvalık Merkezinden yaklaşık olarak 8 kilometre uzaklıkta bulunan bu tepe ismini Şeytanın Ayak İzi diye adlandırılan çukurdan almaktadır. Mitolojik bir hikayeye dayandırılan bu efsane Zeus’un süt annesinin şeytanı kovalaması hakkındadır. Şeytan kaçarken bir ayak izini de burada bırakır. Hikayesinden çok tüm Ayvalık Adalarının hatta Midilli Adasını bile çok net görülebildiği manzarası sayesinde bu kadar ün yapmıştır. Eylül ayının sonlarında bile gün batımından önce çok kalabalık olduğunu düşünecek olursak bayram döneminde çılgın bir kalabalığa ev sahipliği yaptığını tahmin etmek zor olmaz. Burada cafe olarak hizmet veren bir seyir terası ve yeni açılan Han sofrası adıda başka bir restaurant daha var. Han Sofrasında çok daha kolay yer bulabiliyorsunuz. Geniş bir bahçesi var ama seyir terası kadar manzaraya hakim değil. En güzel fotoğraf karelerini yakalamak ve manzaraya karşı oturmak istiyorsanız biraz daha erken gitmenizi tavsiye ederim.
Ayvalık’a 20 dakika uzaklıktaki Yeniçahori diğer bir adıyla Küçükköy’ü ziyaret edin. Rumlar’dan kalan terk edilmiş bir yermiş aslında burası. Birkaç sene önce akıllı köy projesi olarak ( smart village ) tamamen yenilenerek baştan yaratılmış. Bilim ve sanatın buluştuğu girişim daha yolun çok başında olsa da ulaşmak istedikleri hedef çok ilham verici.
Köyün merkezinden başlayarak tüm çevresini gezmeniz bir saatten fazla sürmüyor. Tabi bu süre sanat galerilerinde ne kadar zaman harcayacağınıza da bağlı olarak değişir. Ben ressam olduğum için sanata ayrı bir ilgi duyuyorum. Teker teker sergilenen tüm eserleri inceledim. O sırada kızlarda biraz benimle, biraz babalarıyla tüm köyü keşfettiler.:)
Kafanaki Mutfak, Lala’nın Börek Evi, Potoplika Kafeterya
ve Zet Kafe görebildiğim kadarıyla köyde yemek yiyebileceğiniz 4 mekan.
Bizim karnımız tok olduğu için Artura Galeri’nin içindeki bistroda kahve molası verdik. Coffee Shelter da bir diğer alternatif kahve mekanı.
Cunda Gezilecek Yerler
Resmi adıyla Alibey, eski adı ile Moshonisi (mis kokulu ada anlamına geliyormuş) ve halk arasında bilinen adıyla Cunda da gezmeniz gereken ilk yer kesinlikle sokakları. Cumbalı Rum evleri ve renkli kapılarıyla tablodan fırlamışcasına güzel tarih kokan Arnavut kaldırımları yollarda keşfedin. Kapı önlerinden, balkonlardan, pencerelerden yayılan çiçek kokuları içinize çeke çeke yürüyün. Küçük olduğu ve adanın birçok yerinde yaşam olmadığı ve için bir günde her yeri rahatça gezebilirsiniz.
Mevlana caddesindeki Despot’un evinden başlayıp Aşıklar tepesine kadar uzanan ve neredeyse her yeri görme imkanı sağlayan yürüyüş yolu bizim Cunda’da en sevdiklerimizden. Kordon boyunca Cunda’nın meşhur kedilerini, suda rengarenk yansımalarıyla tekneleri selamlayarak ilerleyin. Yol üzerinde Anelemmatik Güneş Saatine rastalayacaksınız. Bizim çocukların çok hoşuna gitmişti. Birkaç dakika saatin nasıl çalıştığını anlamaya ayırıp hemen ilerisindeki Taş Kahve’de mola verin. Çok eskilere dayanan bir hikayesi vardır. İnşaatında kullanılan doğal sarımsak taşı, usta işçiliği, yüksek tavanı ile dönemin en mükemmel mimari yapılarından biridir. Burada taze çekilmiş bir Türk Kahvesi içtikten sonra Cumhuriyet caddesine ve oradan da Cunda çarşısı olarak da bilinen ara sokaklara dalın. Hediyelik eşyacılar, sabuncular, zeytinyağı ve peynir dükkanlarının arasından geçerek Aşıklar Tepesine doğru devam edin. Cunda’nın nostaljik dokusuyla bu sokaklarda tanışacaksınız. Şeref sokak’da bulunan Rahmi Koç Müzesi'nin de bulunduğu Taksiyarhis Kilisesi’ni ziyaret edin. Kilise, Cunda Adası’nın Rum Ortodoks cemaati tarafından, 1873 yılında inşa edilmiş. Bu yıllarda Ada'nın çoğunluğu Rumlardan oluşuyormuş. Kilise Taksiyarhis'e, yani Koruyucu Baş Melekler Cebrail ve Mikhail'e adanarak yapılmış. Daha sonraları Rahmi Koç Müzesi olarak restore edilmiş. Tekne, oyuncak, buharlı makinaları ve bebek arabaları, zaman ölçüm aletleri sergileniyor. Çocuklarla 15 dakika diye girip yaklaşık bir saat kadar içeride kaldık. Güzel bir ışık yakalarsanız mimarisinden dolayı harika fotoğraflar çekebilirsiniz.
Aşıklar Tepesi Cunda’nın manzara olarak en güzel konumundadır. Sizi önce değirmenler karşılar. Bir çoğu yıkılmış olsa da bir iki tanesi restore edilerek günümüze kadar gelmeyi başarmış. Burası aslında eski bir kliseymiş. 2007 yılında yine Rahmi Koç tarafından restore ettirilerek kütüphane ve cafe olarak turizme kazandırılmış. Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak bilinen kütüphane de Necdet Kent’e ait binin üzerinde kitap bulunuyor. Önündeki kafede Cunda manzarası eşliğinde soğuk bir şeyler yudumlamayı unutmayın.
Cunda adasında ise denize girme alternatifleri çok daha kısıtlı. Arkadeniz, Pateriça, Çataltepe, Duba ( Belediye Plajı olarak da geçer) ve Cunda adada denize girebileceğiniz plajlar. Pateriça çocuklu aileler için sığ deniziyle en keyifli yüzme noktalarından biri. Bunların dışında kara yoluyla ulaşılamayan çok sayıda güzel saklı koy ve adanın etrafında da bir sürü minik adacık var. Denizin tadını doyasıya çıkarmak istiyorsanız günlük tekne turlarından birine katılın. Özel tekne kiralamak ya da küçük gruplara dahil olmak tamamen sizin bütçenize ve tercihinize kalmış bir şey. Sahil boyunca uzanan kiralama şirketlerinden güncel fiyatları öğrenebilirisiniz. Bayram dönemlerinde çok yoğun oldukları için öncesinde telefonla arayıp rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Onun dışındaki zamanlarda birebir görüşüp pazarlık yapma şansınız artacaktır.
Yeme İçme
Gün batımından hem Cunda’da hem Ayvalık’da bol mezeli pek lezzetli saatler başlar. Her iki yerde de kötü yemek yeme şansınız pek yok gibi. Çok sayıda güzel restaurant var. Her gelişimizde farklı bir yeri denemek istedik. Bayram dönemimde hizmetinden memnun kalmadığımız oldu ama lezzeti kötü mekan olmadı. Ayvalık’taki restaurantlar denize daha yakınken Cunda’dakiler biraz daha uzak. Kordon boyundakilere oturduğunuzda da denizle aranızdan bir yürüyüş yolu geçiyor. O yüzden Cunda’da kalıyor olsanız bile Ayvalık’da mehtaba karşı bir akşam yemek yemenizi tavsiye ederim.
Ayvalık Şehir Klübü Yörük Mehmetin Yeri ve Mezze Ayvalık’ın manzarası güzeldir. Tik Mustafa’nın yeri bir başka tavsiye edeceğim mekan. Cunda’da Bay Nihat, Körfez, Deniz, Son Vapur, Lal Girit Muftağı meze, balık veya Girit yemekleri yemek isterseniz gidebileceğiniz yerlerden birkaçı. Papalina adlı yöreye özgü küçük balığı tadın. Bizde Ela kedileri beslediği için mi yoksa tadı hoşuna gittiği için mi bilemedim ama çok sevdi.
Deniz ürünlerinden sıkıldım derseniz Pizza Uno, Sade Cafe ve Ayna restaurant ilk bakacağınız yerler olsun. Ayna’nın modern tasarımı ve yemekleri de gayet başarılı.
Vino Şarap evi birbirinden farklı ev yapımı likörleri ve zengin şarap menüsüyle Cunda’nın en popülerlerinden. Kırmızı ahşap sandalyelerinin hiç boş kaldığını görmedim. Cunda Karadeniz Pastanesi’nin kurabiyeleri, Ayvalık Güler Pastanesi’nin de dondurmalı lor tatlısı meşhurdur.
Kısa Kısa Notlar
- Sokaklarda kaybolun. Eski Rum evlerini fotoğraflayıp, eski taş evleri yıkılmadan hafızalarınıza kaydedin.
- Yavaş yavaş, her lokmada tadını çıkararak meze ve balığa doyun.
- Tekne ile adaları keşfedin.
- Sabah, öğlen ya da gece hiç farketmez. Ayvalık tostu yemeden dönmeyin.
- Eğer seviyorsanız kordon boyunca teknelerin etrafında gezen meşhur Cunda kedilerini fotoğraflayın.
- Mandıracılardan taze peynir alıp afiyetle yiyin. Özelikle tatlı Ayvalık lorunu üzerine reçel dökerek muhteşem bir tatlıya dönüştürebilirsiniz. Benim kahvaltıda favorimdir.
- Zeytinyağının en iyisini Ayvalık’da bulursunuz. Fabrikalardan ya da satış mağazalarından alışveriş yapın.
- Antikacıları gezip, yıllara meydan okuyan nostaljik bir parça ile kendinizi ödüllendirin.
- Vaktiniz olursa Midilli adasına geçebilir, biraz da Yunan mezelerinin tadına bakabilirsiniz.
Ayvalık’a ilk kez geliyorsanız büyük ihtimalle tekrar tekrar gelmek isteyeceksiniz. Ve sizi buraya geri getirecek şey “gezilecek yerleri” olmayacak. Biraz huruz, biraz lezzet, çokça da muhabbet..”
Ailelere not: Cunda sahilinden Aşıklar tepesine çıkarken taş yollardan yürümeniz gerekecek. Rahat ayakkabı tercih edin. Bebekliyseniz puset ile zorlanabilirisiniz, aklınızda bulunsun.
Instagram ve Facebook hesaplarımı takip ederek gezilerle ilgili farklı fotoğraf ve videolara ulaşabilirsiniz.