En Doğu Karadeniz: Off-Road Gezisi
Çocukluğumda gittiğim Zonguldak, Karabük gezisini saymazsak ilk defa göreceğim Karadeniz’e gidiyor olmaktan dolayı inanılmaz heyecanlıydım. Neredeyse bir hafta öncesine kadar hiç bir yeri araştırmamış, bu geziyi organize eden Equinox Travel’ın rotası dışında Karadeniz’e dair hiçbir yazı okumamıştım. İçimden bir ses bu yolculukta herşeyi akışına bırakmamı söylüyordu.
“Doğaya tamamen teslim olma hali.” Uzun zamandır hayalini kurduğum şey aslında tam olarak buydu. Hareketli ve tempolu çok sayıda seyahatin ardından tabiat ana ile başabaş geçirilicek bir kaç sessiz gün. Karadeniz’in en bakir yayalarında hem o aradığım huzuru hem de bir gün yeniden o huzuru aradığımda gitmem gereken yeri buldum.
Trabzon havaalanından off-road (yol dışı) grubumuzla buluşup kiralık 4X4 araçlarımızla önce rotamızın ilk durağı olan Hopa’ya gittik. Sahil caddesinde deniz manzaralı şirin kafelerin önünden yürürken gitarı ve işaret parmağıyla ileriyi gösteren Kazım Koyuncu heykelini gördük. Müziğiyle Karadeniz’i tüm dünyaya anlatan bu önemli ses genç yaşta hayata göz yummasına rağmen geriye unutulmaz şarkılar bıraktı. Yolculuğumuz boyunca Kazım söyledi, yaylalar dinledi.. Kazım söyledi, yankılandı bulut denizinde şarkılar..
Gazi Pide’nin meşhur kavurmalı pidesinin yedikten sonra tereyağ ile aramdaki ilişkiyi en azından birkaç gün boyunca gözden geçirmem gerektiğini anladım. Fransızların bir sözü vardır. “Bir yemeği lezzetli yapmak için 3 malzemeye ihtiyaç vardır. Tereyağ, tereyağ, ve tereyağ”.
Bu sözden ilham alarak söylüyorum ki Karadeniz yemekleri demek o yayla otlarının tüm şifasını içinde barındıran tereyağ demek.
Karadeniz Rotamız
Hopa’daki kısa molanın ardından yavaş yavaş ıssız toprak yollardan yayalara da doğru yola çıktık. Bu gezideki rotamız Artvin, Erzurum ve Kars’ı içerdiği için Rize’yi es geçip bu güzel yaylaları bir başka yolculuğa bıraktık. Özellikle son yıllarda artan Arap turistin yarattığı kalabalığın bölgedeki huzuru ve sessizliği bozduğuna dair çok şey dinlemiştik. Bir sürü tabela ve çarpık yapılaşma yemyeşil doğaya da fazlasıyla zarar vermiş. Bu nedenle ilk Karedeniz rotamızın şimdilik çok daha sakin olan Artvin ve çevresini kapsamasını istedik.
Kardeniz’in muhteşem doğasıyla ilk tanışmamız Borçka Karagöl Tabiat Parkı ile oldu. Buranın güzelliği tarif edilemez. Mutlaka bir randevuya alıp buluşmanız lazım. :)) Buraya ulaşım da zor değil, çok rahat kendi aracınızla gelebilirsiniz. Tabiat Parkı‘nın içerisinde konaklayacak herhangi bir yer bulunmuyor. Eğer yakınlarda konaklayacaksanız Lamazi pansiyona bir göz atabilirsiniz. Gölün etrafında kamp yapmak da bir başka alternatif olabilir. Parkın içinde bir Restaurant var. Sandal kiralayıp göl üzerinde gezintiye çıkabilir ya da göl çevresindeki parkurda yürüyüş yapabilirsiniz.
Borçka’ya ve eşsiz doğasına veda edip yayla yollarında mola vere vere konaklayacağımız Maçahel’e vardık. Gürcüce de bir ad olan Macaheli, halk etimolojisine göre “maca” (bilek) ve “heli” (el) sözcüklerinden oluşmuş. Nemin egemenliği altında derin vadiler boyunca yükselen bakir bitki örtüsü ile yağmur ormanı ekosistemi özelliğine de sahip Macahel, dünyanın 25 sıcak noktasından biri olarak Türkiye'nin ilk ve tek biyosfer rezerv alanı olma özelliği taşıyor.
Otelimiz Camili köyündeki Maçahel Green Roof tamamen ahşaptan yapılmış bir yayla evi görünümünde. Ev diyorum çünkü otel kapısından içeriye ayakkabılarını çıkarıp giriyorsunuz. Odalar gayet rahat ve her birinin içinde kendi banyosu var. Tek sıkıntısı hiç ses yalıtımı yok. Yan odada biri hapşurduğunda yanınızdakine çok yaşa diyeceğiniz kadar ses geçiriyor duvarlar. :))
Yöresel yemeklerle hazırlanmış akşam yemeğimizi yedikten sonra bahçede yapılan uzun sohbetler ve fonda çalan Karadeniz şarkılarıyla bitirdik ilk gecemizi.
Sabah çok erkende uyanıp güzel bir kahvaltının ardından araçlarımıza binip ilk durağımız olan Maçahel Maral Şelalesine doğru yola çıktık. Buradan itibaren off road (yol-dışı) turumuz tam anlamıyla başlamış oldu. Maral Şelalesine gitmek için önce Efeler Köyü’nden araç ile Merkez Camili Köyüne inmek ve oradan Maral Köyü’ne geçmek gerekiyor. Toprak yolardan konvoylar halinde ilerlerken gözümü yemyeşil manzaradan alamadım. Eylül başı olduğu için hava da tam limonata dedikleri kıvamdaydı. Mont bile çoğu zaman fazla geldi. Arabanın penceresini açıp tertemiz toprak kokusu içimize çekerek şelaleye vardık. Bu bölgede arıcılık olduğu için yol boyunca arı kovanlarına ve bal satan ahşap klübelere rastlayacaksınız. Bu bölgede Kafkas arısıyla yapılan arıcılık TEMA tarafından desteklenmekte. Ayrıca her yıl Camili (Macahel) Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği’nin öncülüğünde “Macahel, Kafkas Arı ve Bal Festivali” düzenlenmekte.
Türkiye’nin en yüksekten akan (30 m) şelalesine ulaşmak için yaklaşık 1 kilometrelik bir yolu yürümeniz gerekiyor. Orta zorlukta bir trekking rotası olduğunu söyleyebilirim. Özel bir sağlık problemi olmayan herkes buraya kolayca ulaşabilir. Önce seyir terasına ulaşıyorsunuz. Sonra şelaleye inmek için bir 10 dakika daha yokuş aşağı yürümeniz gerekiyor. Bu muhteşem şelaleye ulaştığına an tüm yorgunluğunuz geçiyor. Biz sadece izlemiş olsak da gruptan epey bir kişi burada yüzdü. Böyle bir deneyim yaşamak istiyorsanız yanınıza yedek kıyafet ve mayo almayı unutmayın.
Sonraki durağımız Maralköy’deki ahşap cami oluyor. Türkiye’ki diğer cami mimarilerinden farklı olarak renkli ahşap ile kaplı cami Gürcü kültürünün etkilerini taşıyor.
Biraz daha kuzeye gidip Gürcistan sınırına kadar yaklaştık. Burada rehberimiz bize Bölge insanının tarihini ve sınırın öbür tarafındaki yaşamı anlattı. İlerideki tepenin hemen altında başlayan sınırdan Gürcistan’a el sallayıp daha da yükseklere, zirvedeki yaylara doğru devam ettik. Yukarılara çıktıkça yol koşulları zorlaşırken, manzaralar daha da bir güzelleşiyor. Bir anda bulut denizi çıkıyor karşımıza. İnsanın aklını başından alacak bir doğa olayına denk geliyoruz. Uçsuz bucaksız bir özgürlük hissi..
Her yer çiğdem çiçeği.“Göç çiçekleri açtığı zaman yaylalardan gitme zamanı gelmiştir.” Doğa çiçekleriyle dile geliyor adeta. Ona kulak verip sesini duyarsanız herseyini öğretir çünkü en bilge öğretmendir tabiat ana. Yayla insanı bu sesi bildiği için belki de bu kadar mutlu. Topraktan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayacak kadar da özgür..
Öğle yemeğimizi yemek için Lekoben yaylasından geçerek yerden 2650 metre yüksekliğindeki buzul gölüne çıkıyoruz. Mangalda sucuk ve köfte ekmek, üzerine közde türk kahvesi. Bu muhteşem sessizlikte insan daha ne ister ki? Yine grubun hatırı sayılır bir kısmı gölde yüzüyor. Yolları o kadar bozuk ki etrafta bizden başka hiç kimse yok. Gözlerimi kapatıp sessizliği dinliyorum. Sonra gözlerimi açıp bu defa kulaklığımı takıp bir Karadeniz türküsü çalıyorum. Buralara bir gün yeniden gelmek için dua ediyorum..
Güneşi yaylalarda batırıp iki gün kalacağımız Şavşat’a doğru yola devam ediyoruz. Otelimiz ahşap bungolavlarıyla tam bir Karadeniz konaklaması yaşatan Green Valley Savsat. Bu bölgede lüks ya da yüksek standartta konaklama beklememeniz gerekiyor. Halkın çoğu turizm konusunda halen çok acemi. Temiz olması, odalarında banyo olması ve ulaşımının kolay olması bize yeterli geliyor. Buranın da tek sıkıntısı bungalov odalarının soğuk olmasıydı. Onu da ekstra bir ısıtıcı göndererek çözdüler. Özellikle çocuklu aileler gitmeden otelle görüşebilir.
Ertesi günü tamamen Şavşat’a ayırıyoruz. İsviçre alplerini aratmayan doğası, sıcak havası ve muhteşem yaylalarıyla Şavşat beni kendine aşık ediyor. Hatta “yazın burada ev kiralasak, çocuklarla birkaç hafta teknolojiden, kalabalıktan, her şeyden uzak kalsak mı?” diyorum Mustafa’ya. O kadar seviyorum Şavşat’ı..
Muhteşem güzelliğiyle Demirkapı – Arsiyan – Sarıçayır yaylalarını gezmeye başlıyoruz. Öğle yemeğimizi Pınarlı köyündeki Pona Alabalık’da yiyoruz.
Şavşat evleri, Şavşat Karagöl, ormanlar, peri bacaları derken akşam üzeri oluyor.
Cevizli Köyü’ndeki Tibet Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Tibet Manastırı’ndan günümüze bir kilise ve bir şapel ulaşmış. Pembe bulutlar sarıyor gökyüzünü. Bir gün batımına daha tarih kokan bu güzel yerde şahit oluyoruz.
Ertesi sabah Şavşat’tan ayrılıp Ardahan üzerinden Göle'ye varıyoruz. Buradan Allahu Ekber Dağlarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Köyleri, yaylaları geçerek Erzurum Şenkaya’ya, oradan da cağ kebabıyla ünlü Kosor’a gidiyoruz. Burada yan yana çok sayıda kebapçı var. Kebapçılar her gün sırasıyla dükkan açarak kimsenin kısmetini engellemiyorlar. Anadolu’da ahiliğin yaşatıldığı kasabalardan biri. Kebabımızı yedikten sonra arabayla Allah’u Ekber dağlarına çıkıyoruz. Ya Rabbim.. O nasıl büyülü bir bir ışık, nasıl büyülü bir andı. Yağmur’dan hemen sonra açan güneş gökkuşağına boyadı gökyüzünü. Dua oldu parladı güneş bulutların arasından. Sanki masal anlattı bize doğa. Tam bu anda zamanı durdurup asılı kalmak istedim. O kadar kısa sürdü ki, güneş battı ben bu dağların hayaliyle avundum.
Sarıkamış şehitliğine uğrayıp konaklayacağımız Toprak Otel’e doğru devam ettik. Geceyi burada geçirip ertesi sabah yine yayla yollarından Kars’a gittik. Çok sevdiğim Kars’ı başka bir gezi yazısında detaylıca anlattım. Okumak için buraya tıklayın.
Karadeniz'e ne zaman gidilir?
Eğer Artvin'e gidecekseniz Nisan ve Ekim arasındaki dönem ideal. Rize ve Trabzon'dan daha sıcak ve çok daha güneş alan bir bölge olduğu için geceleri serinlese bile gündüzleri daha ılıman. Biz Eylül'de gitmiştik ve öğlen gömlekle gezdik.
Eğer Rize yaylalarına gidecekseniz Haziran ve Eylül arası gitmenizi tavsiye ediyorum. Bu dönemde bulut denizini de görme şansınız daha yüksek. Nisan ve Mayıs ise daha sakin olmasına karşın en çok yağmurun yağdığı aylar. Temmuz ve Ağustos ise Arap turistin tercih ettiği dönem olduğu için en kalabalık ayları. Yayla yollarının birçoğu bozuk toprak yollar, bu nedenle eğer kışın ya da erken bahar döneminde gidecekseniz aracınızın 4X4 olmasına dikkat edin. Bu bile kapanan yollardan geçebilmeniz için yeterli olmayabilir. En iyisi gitmeden kalacağınız otelden yol durumunu öğrenmek.
Sanki seni uzun zamandır tanıyor gibiyim.
Garip bir aşinalık, tuhaf bir çekim var aramızda.
Kendime sakladığım bir romanın sahnesisin.
Yıllar sonra kalbimde kelebekler uçuran
bir sessiz hikayesin.
Tekrar kavuşuncaya kadar hoşçakal..
Gezdiğimiz yerleri anlatan çok sayıda farklı video ve fotoğrafı yazılarla destekleyerek sosyal medya hesaplarımda paylaşıyorum. Oraya da beklerim!
Merhaba Yazınız çok detaylı be faydalı olmuş teşekkürler Sizi gezdiren rehber ve araç ile ilgili bilgi alabilir miyiz? BiZe de haziran ayında lazım olacak Teşekkürler, Neslihan