Okula Alışma Sürecimiz: Yuvadan İlk Ayrılış
"Güneşli harika bir Pazar sabahı. Yerini sonbahara bırakmış olsa da yaz gitmemekte ısrarcı. Evde tüm aile keyif yapma, miskin miskin yatma, akşam üzeri parka gidip sonrasında da sinemada koca bir patlamış mısırı mideye indirme günü. Piknik ya da bahçede mangalı da ekledik mi en sevdiğimiz haftasonu programı. Tıpkı beraber geçirdiğimiz sayısız güzel gün gibi. Bir küçük farkla herşey aynı. Bu Pazar'ın ertesi bambaşka bir Pazartesi. Yıllarca ev adlı o çok güvenli çemberin dışına ilk adımın atılacağı gün. Okul denilen yepyeni yuva ile muhtemelen ömrünün dörtte birini geçireceğini bilmeden tanışma günü. Sonrasında yıllarca sürecek bir dönemin belki de tüm kaderini belirleyecek kadar önemli bir o kadar da stresli bir gün."
İşte güneşli bir Pazar sabahı tam da böyle düşünürken yazdım bu yazıyı. Farklı farklı hayatlar, bambaşka çocuklar, ama bir o kadar benzer duygular. Bizim hikayemiz dilerim size yol gösterir.
Okula alışma süreci çocuğun yapısına, evin şartlarına, aile dinamiklerine göre farklılık gösterse de her çocuk için büyük bir değişim yaratır. Okula yeni başlamış birçok aile için okuldaki ilk günler çocuğun gitmek istememesi ile kabusa dönebilir. Sadece gitmek istemediğini söyleyebilir, feryat figan ağlayabilir, okul kapısı önünde annenin bacaklarına yapışabilir.. Ya da sadece size el sallayıp okuluna girebilir. İki çocuk annesi olarak feryat figan dışındakilerin hepsini yaşadım.
Biraz anlatayım.
Mina kardeşler arasında okula alışma sürecini daha kolay atlatan oldu. Küçücük yaşında hayatının sonuna kadar sürecek "abla" rolünü yine onun için yepyeni olan "öğrenci" rolüyle beraber üzerine giyen evin ilk çocuğuydu. Sabahları erken uyanmada biraz sorun yaşamasına karşın okula giderken çoğunlukla mutluydu. 3 yaşında doğru kreşe yarım gün başladığında ben Ela'ya 8 aylık hamileydim. Doğum sonrası eve bebek geldikten sonra okula başlatmanın daha zor olacağını düşündüğümüz için öncesinde bu alışma sürecini tamamlamak istedik. Şimdi o günleri düşündüğümde ne kadar doğru bir karar verdiğimi görüyorum. Kardeş doğduktan sonra büyük çocuğun en az altı ay evde annesiyle olması bence çok gerekli. Çünkü evde bebek ile anneyi yanlız bırakıp gitmek istemeyecektir. Dışlandığını düşünebilir. O yüzden eğer okul çağına gelmişse doğum öncesi tüm ilginizi büyük çocuğa vererek bu süreci atlatın derim.
Mina kreşe güle oynaya başladıktan iki hafta sonra beklenen tepkiyi gösterdi. Gitmek istemedi. Göndermedim. Sonra yine gönderdim. Sonra yine istemedi. Hiç inatlaşmadım. Bir iki hafta kadar sürdü. Sonra okulda çok ilgisini çeken resim ve bale gibi aktiviteler başladı. Bir baktık öğretmenine de okula da alışmış. Sonrasında çok dışa dönük bir yapısı olduğundan hep koşa koşa gitti. İyi ki genlerinde bağımsızlık varmış onun. Hep böyleydi.. O kadar ki okulda yaşadığı sorunları kendi başına halledebileceğini söylediğinde 5 yaşındaydı. Işığı vardır onun. Çok özeldir.. Birinci sınıfta da söylenenlerin aksine hiç zorlanmadık. Uyum sağlama ve arkadaşlarıyla geçim konusunda bir iki kez tökezlediysek de, okuma yazma gibi akademik konularda hep işler yolundaydı. Alışma problemlerini de bir iki ay içinde çözdük. Bu süreçte yaşananları ayrı yazılarda anlatıcam.
Gelelim 2 numaraya. Benim gözümde bir türlü büyümeyen küçük Ela'm. 3 yaşında kucağımda 2 kilometre yürüdüğüm için belimi sakatladığım, ağzını burnunu ayaklarını öpmeden duramadığım vanilya kokulu bebeğim.
Küçük civcivim de aynı ablası gibi çabuk alışır diye düşünmüştüm. Öyle olmadı.:))
Kreş sürecinde herşey harika başladı. Ablası okula gittiği için çok uzun zamandır Ela’da okula başlama hevesindeydi. Mina’nın çantasını takıp evin içinde geziyor, hayali sınıf arkadaşlarıyla konuşuyordu. İkinci çocuğun okula alışması daha kolay olacak diye düşünürken tam tersi oldu. 3 buçuk yaşında kreşe başladıktan bir hafta sonra okula gitmeyi bırakın evden bile dışarı çıkmak istemedi. Alışma sürecinde benim de okulda olduğum bir gün sınıftan çıkıp yanıma gelmek istemiş. Tam sınıf kapısını açarken Ela, öğretmeni oyun bittikten sonra onu yanıma getireceğini söyleyerek kapıyı kapatmış. Kapının kapatılması Ela üzerinde bir travma yaratmış. Bu yazıda uzun uzun anlatmayacağım detayları ama psikolog ile görüşmelerimizin sonucu paylaşmak istiyorum.
Bu yaş döneminde çocuk iki kök duyguyu biliyor. Sevgi ve korku. Ela benden ayrı kalmaktan, bana ulaşamayacağından korkmuş. Okula ara verdik. İlk birkaç gün evden bile çıkmak istemedi. Sonrasında okul konusu bir süre açmadık. Zaten açtığımda da çok net bir ifadeyle gitmek istemiyorum dedi. Uzman yönlendirmesiyle 1 ay kadar konuyu kapattık. Şimdi düşünüyorum da iyi ki öyle yapmışız. Bu dönemde çocuğu zorlayarak göndermek anneye olan güven ilişkisine zarar veriyormuş. O yüzden eğer işe başlama gibi zorunlu bir durumunuz varsa daha öncesinden başlatmaya gayret edin. En azından bir iki ay çocuğunuza bu alışma sürecini özgürce yaşatma şansı tanıyabilirsiniz.
Kreşteki öğretmenler size her çocuğun ağladığını ve bunun çok normal olduğunu söyleyecek. Evet haklılar ama çığlık çığlığa ağlarken çocuğu okulda bırakıp gitmek uzmanlara göre yanlış. Bu konuda iki farklı görüş ortaya çıkıyor ve benim iç sesim bırakmamanın daha zor ama doğru olan seçim olduğunu söylüyor. Zorlanarak ayrılması ile ağlayarak ayrılması arasındaki fark burada çok önemli. Siz de iç sesinizi dinleyin ve çocuğunuzun gerçekte neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışın. Sabır ve sevgi sonrasında size katlanarak geri dönecek. Aynı hatalarımızın sonucu gibi.
Ela ile yaklaşık bir ay sonra okulun bahçesinde öğretmeniyle buluştuk. Önce girmek istemedi. Salıncakla kandırdıktan sonra daha önce konuştuğumuz gibi öğretmeni Ela’nın yanına gelerek “Korktuğunu biliyorum Ela’cım. Annenden ayrılmak istemiyorsun ve bundan çok korkuyorsun. Çok haklısın. Seni anlıyorum ve seni çok seviyorum. dedi.” Tahmin edin ne oldu? Seve seve yaz tatili başlayana kadar okula gitti. Öğretmeni ile çok iyi bir ilişki kurdu.
Daha sonra Eylül’de anaokulu öncesi için ablasının gittiği okula başlattık. Alıştırma sürecinde yine çok keyifliydi. Bir iki gün gitmek istemediğini söylemeye başladı ve sonra bir sabah yine benden ayrılmak istemedi. Bu defa travmaya bağlı bir nedenden dolayı değildi. Şimdi çok daha net görüyorum ki onun mizacının yanı sıra benim gözümde büyütemediğim küçük çocuk olmasının da bu durumda önemli payı vardı.
O kadar zor bir durum ki.
“Seninle kalmak istiyorum anne.. Ben seni seviyorum. Eve götür beni!” Size sarılıp ağlayarak, gözlerinizin içine bakarak bunları söyleyen minik yavrunuza ne cevap verebilirsiniz? İnsan ne yapacağını şaşırıyor. Belli etmemeye çalışsam da aslında yapmak istediğim şuydu: Onu kucağıma alıp sımsıkı sarılmak, eve götürüp yatağın içine girip kokusunu çeke çeke öpmek ve saatlerce baş başa kalmak.
Ama yapmadım. Yapamadım. Bu enerji akışını benim kesmem, büyüdüğünü önce benim kabullenmem gerekiyordu.
Okula ertesi gün gittiğimizde öğretmeni ile beraber sınıfa girdim. Beraber hikayeler anlatmaya başladık. Hiç aceleye getirmedik. ( Okulun ve öğretmeninin tutumu çok önemli. Biz bu anlamda çok şanslıydık. Siz de eğer hoşunuza gitmiyorsa okula uymak yerine çocuğunuz için doğru olan tutuma okulu uydurmaya çalışın.) Annesinden ayrılan rakunun hikayesini dikkatlice dinledi. Sonra onunla beraber sınıfa girdim. İçinde parlak küçük taşların olduğu bir sepet vardı. Öğretmeni onu yanımıza getirdi. Ela pırıltılı taşları çok sever. Onlarla oynamaya başladık. Bir tanesini bana vermesini istedim. Taşı avucuma koydum ve "bu taşı hiç yanımdan ayırmayacağım" dedim. "O okuldayken onu özlediğimde bu taşı avucuma koyup onu düşünecektim." İşe gitmem gerektiğini, para kazanıp okul sonrası ona dondurma alacağımı söyledim. Bana babam para kazansın sen yanımda kal dedi :)) Sonra o biraz daha oyuna dalınca usul usul çıktım sınıftan.
O kadar tuhaf hissediyordum ki. Bu defa hem eski tecrübelerim hem de annelik hislerim bana şunu söyledi.
"Sen ne kadar hazırsın ondan ayrılmaya?" Kendimle yüzleştim. Eve döndüm ve hüngür hüngür ağladım. Neden ağladım ki? Asıl problem bendim sanırım ve bu duyguyu ona geçiriyordum.
Annenin nasıl hissettiğini çocuk algılar. Ona söylemenize gerek yok. Görünmez bir bağ ile tüm hisleriniz geçer yavrunuza. Anladım ki Ela’nın okula başlamasına hazır olmayan bendim. Biraz içimdeki korumacı anne ile dertleştik. Önce anlatmak istemedi sonra döküldü. İnsan sadece farkında olarak da özgür bırakabilirmiş. Süt koktuğu günlere, de pijamasını çekiştire çekiştire gülücükler saçtığı bebekliğine de veda etme zamanıydı. O büyüyordu ve zaten hayat her defasında yeni hikayeler anlatmaktı. O yıldızlı pırıl pırıl gecede herkes uyurken yepyeni bir hikaye başladı.
Ertesi gün 6:30 da kalktım. Hazırlandım ve “onu güvenle okula götüren anne kazağımı" giyip başucunda uyanmasını bekledim. Küçük bir yavru kedi gibi girdi koynuma. "Sen beni okula almaya gel anne" dedi. "Ben bugün yalnız başıma ablamla gidicem". Bindirdim servise. El salladı camdan. Sanırım Ela o sabah büyüdü de öyle gitti okula.
Bugünlerde eve geldiğinde neler yaptığını anlatmaya bayılıyor. Bazan yaşadıklarını abartıyor, kocaman hikayeler yazıyor. Gözlerini aça aça, hava ata ata!
Sanki bana diyor ki "Anne ben iyiyim, ve hep iyi olucam. Sen beni sev ve hayata hazırla. Çünkü bir gün senin kanatların olmadan da uçucam”.
Diğer yazılar:
Okula ilk Adım: Hangi Kreşe Gidecek? Hayatımızda Neler Değişecek?
Çocuklarda Ayrılık Anksiyetesini Azaltmak için Öneriler
Merhaba , kalemin çok güçlü , sakın bırakma... Belki , belki değil mutlaka kitap haline getir bence..
Çok çok teşekkür ederim motive edici yorumun ve desteğin için. Çok keyif alıyorum, umarım başkalarına da faydası dokunur. :)
Supersiniz hayranlıkla sizi takip ediyorum. Hayalimdeki bensiniz. Farkımız siz kaleme döküyorsunuz ben sadece düşünmekle kaliyorum,