Kardeş Hayatın Panzehiriymiş

Benim bir kız kardeşim var. Benden tam 2 yıl 10 ay sonra romantik bir sonbahar günü annemin anlattığı kadarıyla kolay bir doğumla dünyaya gözlerini açtı. Benim sancılı ve uzun doğum hikayemden sonra onun doğum hikayesi muhtemelen bir daha hiç konuşulmadı. O günlerde tam olarak neler yaşandığını hatırlamıyorum ama nasıl hissettiğimi anımsayabiliyorum. Kaygılıydım, meraklıydım ve çok heyecanlıydım.
Neyseki içimde küçük bir çocuk var, yeşil gömlekli, kadife tulumlu, minik burunlu. Bir ıslık çalıyorum geliyor arka bahçeme anlatıyor.
Doğumun hemen sonrası. Sepya renkli ince uzun bir koridorda babam tam karşımda duruyor. Kucağında kocaman bir hediye paketiyle bana gülümseyerek çömeliyor:
-‘Kızımmm.. Kardeşin bak sana ne almış!’
O en çok istediğim sarı kamyon. Önce bir sevinç sonra bir şaşkınlık. Onun sihirli güçleri olmalıydı. Nasıl getirmişti bunu bana acaba? Bir gece kamyonuma binip yıldızların arasından önce yeryüzüne sonra annemin kucağına inmişti. Ne kadar da şanslıydı. Bana kamyon ona annem kaldı.
Doğumdan sonraki günlerde sanki kocaman bir çift göze dönüşmüştüm. Uykumda bile izliyordum onları. Babamla oynarken, yemek yerken, tuvalette,mutfakta her yerde. Salondaki kırmızı perdenin arkasına gidip içinde dönmeye başlıyordum. Dolandıkça daha derinlere gizleniyor, gizlendikçe daha iyi duyabiliyordum. Annemi dinliyordum. Kulaklarım da kocaman gözlere dönüşmüştü. Sanki bir geçit vardı o perdenin arkasında. Bir karanlık tünel. Çok ilerlersem yolumu kaybederdim. Korkmaya başlıyordum. Bir gün çiş yaparak annemi çağırmayı denedim. Gerçekten geldi. Beni metrelerce dolanan kırmızı saten kumaşın arasından kurtararak kucağına aldı. Ama nedense çişi benim yaptığımı hiç anlamadı.
Aslında kardeşime karşı pek bir şey hissetmiyordum. İşim gücüm annemdi. Bu dünyada benim olan ve bana ait olanla aramda şimdi bir başkası vardı. Ondan değil ama onun annemle arama girmesinden dolayı öfkeliydim.
Bir başka kafa karışıklığı daha vardı: Kardeşim olduğu söylenen şey beni ‘abla’ denen bilmediğim bir başka şeye dönüştürmüştü. Kimdi bu abla? Nasıl olunurdu? Yoksa ablaların görevi annelerini özlemek miydi? Kardeş ne demekti mesela? Bu kardeşler ne yapar, ne işe yararlardı? Bir yandan sorularıma cevap bulmaya çalışıyor bir yandan da kardeşimi iade etmenin yollarını aramaya başlamıştım.
Onu o sarı kamyona bindirsek ve gökyüzüne geri göndersek!
Yıldızlar kardeşi, ay babası, güneş annesi, benim annem de benim olsa.. Herşey eskiye dönse mesela..
Sonra bir gün etrafta battaniyemi sürükleye sürükleye dolaşırken bir şey oldu. Annem kardeşimin altını değiştirmeye çalışıyordu ama bir türlü beceremiyordu. Yardımıma ihtiyacı vardı. Işıl ışıl gözleriyle bana bakıyordu.
’Sen bunu daha iyi yaparsın, sen ablasın’ dedi.
Annem bu kadar çaresizliğine rağmen hiç mutsuz görünmüyordu. Çünkü ben vardım! Bana güveniyordu. Battaniyemi koltuğun üzerine attığım gibi onların yanına koştum. Kardeşim üşümüştü sanırım. Bezi onun minik poposunun altından katlayıp birbirine yapıştırdım. Ona yardım ettiğim için mutlu olmuş olacak ki küçük eliyle parmağımı kavrayıp sımsıkı tuttu. O günden beri de ne zaman bana ihtiyacı olsa ben onu anlarım, o da beni sımsıkı yakalar. O gün ablalar ne işe yarar, kardeş kimdir anladım.
Kızkardeşim büyüdükçe ihtiyaçları da çoğaldı. Her gün annemle beraber onu büyütmeye başladık. Bazen ağlıyordu, yaramazlık yapıyordu. Annemle onun bu bebekliklerine kimi zaman kızıyor kimi zaman gülüyorduk. Beraber oynadığımız en eğlenceli oyundu bu! Artık onun annemi benden almayacağını biliyordum. Tam tersine hep yanında olmamı istiyordu.
Yardım etmek istemediğim zamanlar da olurdu. Hatta kardeşime kızıp vurduğum zamanlar da.
Kulağıma fısıldayıp şöyle sorardı annem:
‘Seni çok mu kızdırdı yavrum?’
Ooooo! Bir söylesem anneme ne yaramazlıklar yaptığını, çok fena yapardı onu biliyorum ama genellikle de söylemezdim. Bebek işte nasıl bilsin? Büyüyünce öğrenecek.
Bir gün bana çoook büyük bir sır verdi.
‘Kardeşini senin için yaptık’.
Onu benim için yapmışlar inanabiliyor musunuz?!? Ben varım diye varmış. Kardeşimi göndermekten vazgeçtim. Sarı kamyonumu da. Yıldız, güneş, ay kusura bakma.. Benim onu korumam gerek.
Biz büyüdükçe kardeşliğimiz de büyüdü. Ben hep büyüktüm, o hep küçük. Okulda onu ağlarken bulduğumda da, jimnastikte harikalar yarattığında da. Ben vermekten besleniyordum, o almaktan. Kardeşimin minik yaralarını sardıkça ben kendimi büyütmüşüm. Hep bana sırtını yaslayabildiği için çok şanslı olduğunu söyler. Oysa ki verdikçe çoğalır insan. Ben abla olmaktan çok şey öğrenmişim. Aynı oyuncak evde ayrı dünyalar inşa etmişiz. Kendi hayallerimizin rengine boyamışız evimizi. Biri iki yapmışız. Paylaşmışız da hiç yarışmamışız biz.
Şimdi düşünüyorum da. Kardeş hayatın panzehiriymiş.
‘Ben de varım bu evde’ , ‘beni de gör’ diyen gözlerin derinliğinde gizliymiş.
Hayatı boyunca hissedebileceği olumsuz duygulara hazırlarmış insanı.
İlk kavga, ilk kıskançlık, o ilk paylaşamama hali..
Eğer evde adalet olursa, sevgi varsa, ve anne-baba çocuğu anlarsa en güçlü insanlar kardeşlerden çıkarmış.
Meğer bu bir sihirmiş, Allah onu kalplerin içinde saklarmış..
Çocuklar birbirine yoldaş olsun diye.